24 Ocak 2012 Salı

84.Oscar Ödülleri...




          Ve adaylar açıklandı. Yazının devamında  listeyi paylaşıcam, evet içinde izlemediğim filmler var ancak izlediğim filmlerde var. Bu listede Midnight in Paris var ancak Warrior yok. Gerçekten anlamak mümkün değil. Eğer Moneyball varsa listede bu film neden yok anlaşılır gibi değil. Bu filmlere kötü demiyorum, hatta blogdada yazdım, gerçekten başarılı filmler ancak Warrior'un bunlardan hiçde geri kalır yanı yok.Konuşmuyorum, susuyorum ve protesto ediyorum... :)

EN İYİ FİLM 

War Horse
The Artist
Moneyball
The Tree Of Life
Midnight in Paris
The Help
Hugo
The Descendants
Extremely Louds and Incredible Close


EN İYİ ERKEK OYUNCU

Demian Bichir "A Better Life" 
George Clooney "The Descendants" 
Jean Dujardin "The Artist" 
Gary Oldman "Tinker Tailor Soldier Spy" 
Brad Pitt "Moneyball"

EN İYİ KADIN OYUNCU

Glenn Close "Albert Nobbs" 
Viola Davis "The Help" 
Rooney Mara "The Girl with the Dragon Tattoo" 
Meryl Streep "The Iron Lady" 
Michelle Williams "My Week with Marilyn

EN İYİ YÖNETMEN

Martin Scorsese - ''Hugo'' 
Wood Allen - ''Midnight in Paris'' 
Michel Hazanavicius – ''The Artist'' 
Terrence Mallick - ''The Tree of Life''
Alexander Payne  ''The Descendants''




22 Ocak 2012 Pazar

Warrior (2011) (9*)



Orjinal İsim           :  Warrior
Yönetmen              :  Gavin O'Conner
Yapım                     :  2011
Ülke                        :  Amerika
Süre                        :  140 dk
Vizyon Tarihi          :  ---
Bütçe                      :  30.000.000$
Imdb Puanı             :  8,3  (52.100 oy)


Bence 2011'ın en iyi filmlerinden biri "Warrior".  İsmine baktığımızda belki çoğumuz fazla aksiyon filmi diyerek izlememişizdir. Ancak Warrior öyle iyi kurgulanmış ve öyle ustaca çekilmiş ki, 140 dakikalık bu film bir solukta izleniyor.
Film için "Paramparça" kelimesenin bile anlatmaya tam olarak yetmediği bir ailenin, iki kardeşinin farklı hayatlarını ele alan bir aile dramı diyebiliriz. Ancak dediğim gibi öyle iyi kurgulanmış bir film ki "Warrior", bu aile dramını dövüş sahneleriyle harmanlayarak  adrenalin seviyemizi epeyce yükseltiyor yönetmen "Gavin O'Conner".
Tahminimce Moneyball'la birlikte bu senenin Oscar'a en büyük adaylarından biri "Warrior". Aslında bu filmere "50/50" filminide eklersek bence bunlardan Oscar'a en yakın görünen film "Warrior". Bekleyip hep beraber görücez... 

20 Ocak 2012 Cuma

50/50 (2011) (8*)


Orjinal İsim           :  50/50
Yönetmen              : Jonathan Levine
Yapım                     :  2011
Ülke                        :  Amerika
Süre                        :  100 dk
Vizyon Tarihi          :  ---
Bütçe                      :  8.000.000$
Imdb Puanı             :  8,0  (39.800 oy)


          Tamamen düzenli, eğlenceli ve  keyifli bir hayat yaşıyorsunuz.3 öğün yemek yiyip, günlük spor ihtiyacınızı karşılayıp, dişlerinizi düzenli fırçalayıp, stresten olabildiğince kaçıp, hayatınızın tadını çıkarmaya çalışıyorsunuz. Derken sırtınuzda bir ağrı beliriveriyor, çokda önemsemeden doktora gidiyorsunuz ve "Kanser" olduğunuzu öğreniyorsunuz. Doktorunuz karşınızda bir hayvanla konuşur gibi anlamadığınız bir ton cümle kuruyor size ve sonrasında ağzındaki baklayı çıkarıp "%50" yaşama şansınız olduğunu söylüyor. O kadarda kötü olmadığını düşünüyorsunuz.Yoksa o kadarda kötümü dersiniz?
          Filmin başrollerinde Joseph Gordon Levitt, Seth Rogen ve Anna Kendrick'in oynadığı "50/50",  bu yılın izlenmesi gereken en iyi filmlerinden olduğunu düşünüyorum. Gerek kurgusu, gerek gerçekçi yaklaşımı, gerekse oyuncu performansları olarak şahane bir iş çıkarmış filmin yönetmeni Jonathan Levine.
         Aslına bakarsanız bu Joseph Gordon Levitt'e inceden kurulmuyor da değilim hani. Oynadığı filmler hep mi iyi olur bir insanın ve her oynadığı filmde hep mi iyi bir rol oynar bir insan? Can sıkıcı bir durum. Bir oyuncu      olarakda kıskanılacak bir durum. (Inception, 500 Days Of Summer, 50/50 bunlardan bazıları.)
         Kısacası güzel film, güzel senaryo, iyi oyunculuklar ve başarılı yönetmen anlatımı ve karşınızda "50/50"

14 Ocak 2012 Cumartesi

Melancholia (2011) (6*)



Orjinal İsim           :  Melancholia
Yönetmen              :  Lars Von Trier
Yapım                     :  2011
Ülke                        :  Danimarka, İsveç, Fransa, Almanya
Süre                        :  136 dk
Vizyon Tarihi          :  13 Ocak 2012
Bütçe                      :  7.400.000$
Imdb Puanı             :  7,4 (31.000 oy)


          Bir film hakkında bir çok şey yazabilirim. Ama Melancholia hakkında pek bir şey yazamıyorum. Etrafımdaki arkadaşlarımın bir çoğu çok beğenmiş, -ki sinema gözüne inandığım kişiler bunlar- benimde damağımda bir tad var ama adı "Beğeni mi"?. Evet filmin estetik bir tarafı var ama bu filme güzeldir mutlaka görülmeli demek için yeterli mi? Bilmiyorum ve çok fazla bişey yazmadan yönetmenin Cannes Film Festivalindeki röportajını paylaşmak istiyorum. 
         Yazmıyayım yazmıyayım diyorum yinede dayanamıyorum. Bence tam yönetmenin yapmak istemediği gibi bir film olmuş. Karışmış sanki film. Ve bu karışıklık içinde yarım yarım kalmış sanki. Yine dediğim gibi filmin estetik anlayışı inanılmaz. Zaten o kadar süre başında tutan bu. Ama yetmemiş.Kötü mü tabiki değil ama şahane de bir iş değil hani. İzlenmeli mi herşeye rağmen izlenmeli.
         Röportajının bir kısmında tam da benim yukarda yazdıklarımı destekleyecek şeyler söylemiş Lars Von Trier;



"Bir rüyadan uyanır gibiydim: yapımcım bana bir poster için öneriler sundu. Bu nedir dedim, yaptığın film dedi. Umarım değildir dedim. Fragmanlar gösteriliyor. Filmden kareler. Bok gibi görünüyor. Sarsılıyorum.
Beni yanlış anlamayın. Bu film üzerinde tam iki yıl çalıştım. Büyük bir zevkle hem de. Ama belki de kendimi aldattım.  Kandırıldım gibi düşünün. Kimse yanlış bir şey yapmadı. Aksine, herkes büyük bir özveri ve yetenekle sonuca ulaştırdılar beni. Ama yapımcım beni soğuk gerçekle yüzleştirdiğinde, tüylerim ürperdi!
Benim istediğim neydi? Alman romantizminden etkilerle çekilmiş bir film. Fonda Wagner. Bu kadarını biliyorum. Ama acaba bu yenilgiyi ifade etmenin başka bir yolu mu? Sinemada ortak paydayı bulmanın en aşağılık yenilgisi mi? Romantizm, ana akım ürünlerinde her türlü silikliğiyle suiistimal edilmiştir. Sonra, itiraf etmeliyim, romantik sinemayla güzel bir sevgi ilişkisi yaşadım. En belirgin isim: Visconti!
İnsanı nefessiz bırakan Alman romantizmi. Ama Visconti'de, önemsiz olayları yüceltmek vardı, hatta bir başyapıta çevirmek! Kafam karışık ve suçlu hissediyorum. Ne yaptım ben? Trier çıkış kapısı mı bu? Umarım tüm bu krema, bir diş kırabilir. Gözlerimi kapıyor ve umut ediyorum..."

          Bu da röportajın tamamı. Meraklılarına...
          Lars Von Trier Röportajının Tamamı...

11 Ocak 2012 Çarşamba

Şimdi Olmaz Sevgilim (2011)



Orjinal İsim           :  Not Now Darling
Yönetmen              :  Ercüment Yılmaz
Yazar                      :  Ray Cooney, John Chapman
Yapım                     :  2011
Ülke                        :  Türkiye
Süre                        :  110 dk ( Ara dahil)(2 Perde)
Prömiyer Tarihi       :  10 Ocak 2011
Bütçe                      :  ---

          Beceriksiz bir çapkın olan Gilbert Bodley işyerindeki ortağı Arnold Crouch'u  kendi söylediği yalanlara alet eder. Her yalan bir yenisi doğurur. Arnold Crouch hiç karışmak istememesine rağmen birden kendini olayların içinde bulur ve  usta bir yalancı olur. Sonrasında Gilbert Bodley'in bu çapkınlık günü işin içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.
          Asıl adı Raymond George Alfred Cooney olan Ray Cooney bu oyunu 1967 yılında John Chapman'la yazmıştır.Oyunun ilk gösterimi İngiltere'de Richmand Tiyatrosunda  olmuştur. (Kaynak: Wikipedia)
          Eskişehir Şehir Tiyatrolarında sahneye konan üçüncü Ray Cooney oyunu "Not Now Darling" Gerek temposu gerekse doğru oyuncu enerjileri ve iyi bir yönetmen dokunuşuyla gerçekten Fars'a çok güzel bir örnek olmuş. 
          10 Ocak 2011 tarihinde prömiyer yapan bu oyun uzunca yıllar Eskişehir Şehir Tiyatroları sahnelerinde oynayacaktır diye düşünüyorum. Şimdilik sadece Sultandere sahnesinde görebileceğimiz oyun ilerliyen tarihlerde Haller Sahnesi veya Opera sahnesinde olacaktır, olmalıdırda...

8 Ocak 2012 Pazar

Rise of the Planet of the Apes (2011) (7*)



Orjinal İsim           :  Rise of the Planet of the Apes
Yönetmen              :  Rupert Wyatt
Yapım                     :  2011
Ülke                       :  Amerika
Süre                       :  105 dk
Vizyon Tarihi          :  5 Ağustos 2011
Bütçe                      :  93,000,000 $
Imdb Puanı             :  7,7 (112.300 oy)


          1968 yılında "Planet of the Apes" le başlayan seriye  1973 yılına kadar 4 fılm daha eklenmiş ve bu serilerde gişede gerçekten hiç de küçümsenmeyecek bir başarı yakalmıştı. Sene 2011... Filmin yapımcıları ve yönetmeni seriye kaldığı yerden devam etmek yerine, öncesini anlatan bir noktaya dönmeyi tercih etmişler. Bu tercih çok akıllıca bir seçim olmuş doğrusu. Artık tekrar filmlerinden o kadar sıkıldık ki, son derece gelişmiş bilgisayar efektleriyle yoğrulmuş bu yorum gerek aksiyon sahneleri gerek duygusal sahnelerle bizi ekran başında "keyifle"tutmasını biliyor.
          Genç ve çok başarılı bir bilim adamı olan Will Rodman (James Franco) Alzheimer hastalığının çözümü için laboratuvarda maymunlar üstünde deney ve testler yapmaktadır.Laboratvuarda  hapis hayatı yaşayan bu maymunlardan birinin bebeğini koruma içgüdüsüyle kaçması ve insanoğluna isyan etmesiyle film başlıyor. Bir "Başkaldırış" hikayesi olan "Rise of the Planet of the Apes" bu sahneden sonra bizi ekran başına yapıştırıyor.
          Bilimkurgu seviyorsanız önceki seriyi seyredip sevmişsseniz "Rise of the Planet of the Apes" hiç sıkılmadan keyifle izliyeceğiniz bir ön hikaye.

5 Ocak 2012 Perşembe

Real Steel (2011) (6*)



Orjinal İsim         :  Real Steel
Yönetmen           :  Shawn Levy
Yapım                 :  2011
Ülke                    :  Amerika
Süre                    :  127 dk
Vizyon Tarihi        :  7 Ekim 2011
Bütçe                  :  110,000,000 $
Imdb Puanı          :  7,5 (30.100 oy)


          İnsanların spor müsabakalarında daha sert daha vahşi şeyler izleme ihtiyacından dolayı yakın gelecekte yeni bir spor türü türemiştir.Bu ihtiyaç, kocaman çelikten dev robotların dövüştürülmesiyle karşılanmıştır ve gerçek boks sporu bu türle birlikte tarihe gömülmüştür. Robotlar insanlar tarafından kontrol edilmektedir. Bu kişilerden biride Charlie Kenton'dir. ( Hugh Jackman)
         Filme baktığımızda önümüzde kocaman bir 127 dakika var gibi duruyor ancak bu türü sevenler için bu dakikalar çok keyifli geçecektir. Gerek aksiyon sahneleri gerekse baba oğul arasındaki ilişki bizi filmin hem aksiyon tarafıyla hem de duygusal yönüyle ekran başında tutuyor. Açıkçası biraz Modern Rocky biraz da Transformers karışımı bir film olmuş. Filmin müzikleriyse gerçekten şahane. 50 Cent, Eminem, Limp Bizkit gibi bir çok başarılı müzisyenle film bizi sürekli ayakta tutuyor.
      Herkesin beğeneceği bir filmmi, elbette hayır. Eğer aksiyon filmleri seviyorsanız ve bunun fantaziyle donatılmış olması hoşunuza gidicekse içinizde azıcıkda olsa Rock ruhu varsa, filmi keyifle izliyeceğinizden eminim.
         İyi seyirler.

3 Ocak 2012 Salı

Müzik Flamenco Ve Paco De Lucia

           

          Bloğa yazmaya başlayalı sanırım 1 aya yaklaşıyorum. Dönüp neler yazdım diye baktığımda çok fazla sinema -hatta sadece sinema- yazdığımı gördüm. Bu da olabilir aslında tercih meselesidir ancak şimdilik tamamen bir sinema bloğu olsun istemiyorum.
          O blog bu blog birazcık ona bakıyım birazda buna derken şahahe bir sitede buldum kendimi  Kurcalarken kurcalarken birden kendimi Paco De Lucia'nın 10 Nisan 2010'daki konserinden sonra Cenk Erdem'in şahane bi iş çıkararak Paco'yla yapmış olduğu röportajı gördüm.Ve bu röportajı paylaşıcam. Ancak öncelikle Flamenco müziğine biraz heves etmiş biri olarak Paco benim için neden önemlidir ondan bahsetmek istiyorum.
          Flamenco müziğinin varlığından haberim çok erken oldu gerçekten; üniversite yıllarında... Bu kadar geç karşılaşmışken ne kadar çok ne öğrenebilirimi kurcalıyodum ancak etrafta Flamenco çalan kımse yoktu. Ozamanlar internette mılyonlarca flamenco vıdeosuda yok tabı. Internetten henuz haberımız yok ya da internetle neler yapabileceğimizden. Doğal olarak birinin size bişey göstermesi paha biçilemez bir duygu ancak çoğu kişininde bildiklerini  paylaşmak istememesi, durumu daha da zora sokuyordu. Unıversıte 2.sınıfa geldiğimde Burak Altuni geldi üniversiteye ve Burak'ın şan bölümündeki okul hayatıyla birlikte benimde flamenco hayatım başlamış oldu. Soğuk kış gecelerinde "Oğlum bak yeni bir hareket öğrendim"li, "Harekete bak, vallaha yaptım lan görmedinmi!"li uzun saatler. İçilen alkoller, alınan hazlar. Paco adı o kadar kıymetliydiki 3 ya da 4 fotografını anca bulabılıyoduk düşününki vıdeolarını ızlemek fotoğraflarına ulaşmak bizim için çok çok kıymetliydi. Sonrasında neler oldu tabiki ben Burak kadar yürütemedim bir yandan tiyatro bir yandan gitar bir yandanda  sahne çalışmaları gayet yoğun olabiliyordu. Ve flamencodan bana şuanda bol Paco'lu araba cd'lerim , evdeki videolarım ve 2 tane birbirinden güzel  İspanyol el yapımı Flamenco Gitarlarım kaldı.Burak'sa bu tutkusundan hiç vazgeçmedi şuandada ülkemizin iyi flamenco topluluklarından Mavi Siyah'la turneler konserler vermeye devam ediyor.
          Gelelim Paco De Lucia'ya. Bu şahane röportajı yayınlamak yerine linkini vermek daha mantıklı olucak sanırım.Hem röportajı yapan arkadaş için de en sağlıklı ve saygılı harekette bu galiba.
          Bol Paco'lu bol keyifli daikakalar sizi bekliyor...

2 Ocak 2012 Pazartesi

Moneyball (2011) (7*)



Orjinal İsim         :  Moneyball
Yönetmen           :  Bennet Miller
Yapım                :  2011
Ülke                   :  Amerika
Süre                   :  133 dk
Vizyon Tarihi        :  9 Aralık 2011
Bütçe                  : 50,000,000 $
Imdb Puanı           : 7,8 (27.500 oy)

               

          Gerçek bir hikayeden yola çıkılan biyografi niteliğinde bir film "Moneyball". Billy Beane ( Brad Pitt) Oklahama Athletics beysbol takımının sportif direktörüdür. Kulübün yok denecek kadar az olan bütçesiyle kendinden kat kat büyük klüplere meydan okur. Ve bunu yaparken de kendi inandığı hiçbir şeyden asla vazgeçmez durum ne kadar kötüye gitse de. Bu inanç otoriteler tarafından delilik olarak nitelendirilse de, Blliy Beane doğru bildiğinden asla vazgeçmeyecektir. Hem gerçek bir hikaye olması hem akıcılık hem de oyunculuklar açısından bizi tamamen ekrana yapıştırıyor Moneyball. 
         Michael Lewis'ın "Moneyball: The Art Of Winning Game" adlı eserinden Steven Zaillian ve Aaron Sorkin tarafından uyarlanmıştır. Moneyball,  Bennet Miller'in ikinci uzun metrajlı filmi. İlk uzun metrajlı filmiyse 2005 yılında çektiği ve En İyi Yönetmen Oscar'ına aday  gösterilen" Capote" adlı filmi.
         "Moneyball" dünya prömiyeri Toronto Film Festivalinde gerçekleştirilmiş. Gerek konu gerek akıcılık gerekse oyunculuklar açısında "Moenyball" 2011'in en iyi filmlerinden.